Çalışmak Ve Sevişmek

Pek yakında on beşine basacak olan büyük oğlum geçen sabah:

- Baba hayatta en önemli şey kadın galiba diyordu.

- Galiba ne demek, elbette kadındır, dedim.

Kadınsızlığın ne olduğunu, üşüyen bir kedi gibi bir kadın sıcaklığı özlemiyle büyük şehirlerde tek başına yaşayan erkekler bilir. Ne Haliç'in gurubu, ne Marmara'nın sisleri, ne Kozyatağı'nın toprak yolları, ne lokantadaki şarap, ne radyodaki müzik bir kadınla paylaşılmıyorsa bir hatıra güzelliğiyle hafızada yerleşmez. Bir koltuğa oturunca etekliğinin altından diz kapaklarının, yuvarlaklığını göstererek uzanan bacaklar... Her gülüşte ışıklanan dişler... Dalgalanan saç, işveyle kalkan omuzu, ceylan esnekliğindeki bel, ilkiyle milyonuncusu arasında aynı lezzeti taşıyan, yarım kapaklı gözlerle dudaktan öpüşmesi. Cam üstünde kayan şurup damlası gibi dudaktan boyuna kayan erkek dudakları...

Kadın da hayatın en önemli şeyi değilse, önemlilik sözcüğü anlamsız kalır hayatta.

 Ne çare ki kadın da, erkek de bu kadar tatlı, bu kadar vazgeçilmez bir hikâyeyi karşılıklı rezil etmişler ve karşılıklı birbirlerini mutsuzluğa mahkûm etmişlerdir. Kaç kadın vardır ki bütün alımlılığı, zekâsı, yüreği ve insanlığıyla kadındır? Ve kaç erkek vardır ki aşkı mülkiyetin ötesinde bulacak kadar budalalık tavanlarının üzerine çıkabilmiştir?

Sevmediğin erkek ve sevmediğin kadınla, karın doyurmak için sevmediğin yemeği yemek gibi sevişmek, hızlı çıkılmış bir merdiven solumasından başka bir şey değildir. Ve merdiven bitince, insan o kadar yabancılaşır ki birbirine, içine adeta bir sıkıntı ve bunalma çöker. Ama aşk, gerçek aşk, gerçek aşkın sevişmesi... Pek az insana nasip olacak kadar, bütün insanlığın ömürler boyu aranıp taranıp da kolay kolay bir türlü bulamadığı tek ve mutlak mutluluktur dünyada.

Bu kadar arandıkları halde neden bulamazlar bu mutluluğu insanlar? Evlenme yükünün hantal ağırlıkları, mutlulukları kıskananların mutluluklara engel olmak için yaptıkları baskılar; kadınların aşkın tadını çıkaracaklarına, aşıklarının canını çıkarmaya kalkacak kadar karşı cinse ezik ve hınçlı olmaları; erkeklerin kadınları eşitlik dışı görecek kadar basit ve ilkel kalmış bulunmaları... Bin bir türlü saçma sapan pislik asidi ki, içinde mutluluk şekillenmeden erir kaybolur. Bu arada toplumu ödemeden, gerçek bir özgürlüğün zaferini iktisaden sağlamadan, aşkı geçinme vasıta etmeye kalkan bedavacılar da büsbütün sulandırırlar, berbat ederler bu harikulade muhteşem beraberliği...

Bütün sistemler, doktrinler, ciltler, tezler, eserler, bu beraberliği bütün insanlara en sağlam şekilde vermek içindir aslında...

 Kimi:

 - Zengin olursan her sevdiğini kolayca yanında bulursun, zengin olmaya bak, der.

 Kimi:

 - Mutluluğu sadece zengin olanlara değil, bütün insanlara mal etmek için bunu zenginlerin hegemonyasından kurtarmak gerekmektedir, der.

Kimi:

- Zengini, fakiri, başkasını ve başkalarını, söyleneni, söyleneceği düşünmeden, kimi seviyorsan oluver onunla, oyalanmaya vakit yoktur hayatta, der.

 Ve kimi zengin olmaya kalkar, kimi bütün insanlığı mutluluğa eriştirmek için savaşır, kimi de boş verir her şeye ne olursa olsun, sevişir sevdiğiyle... Daha doğrusu sonuncular buna kararlıdırlar da bir türlü kararlarını tatbik edecek ortamı ve fırsatı bulamazlar. Zenginlerin ise çokcası, tam aradığını bulmadan, bir doyup takınıvermişlik vardır içlerinde. Sahte nezaket ve suni heyecanlarla, bunu yutmuş görünen kadınların bir garip oyunudur onlarınki... O çevreden de pek az çıkar gerçek aşk. Onun için bütün insanlığı bu mutluluğa eriştirmek için savaşanlar haklıdırlar. Çare olarak da:

- Sevişmeyi geçinmeye ve mecburiyete köle etmekten kaçının, geçinmek için çalışın ve aşk için sevişin, derler.

 Mutluluğun tılsımı, sevdiğin işte doya doya çalışmak ve sevdiğinle doya doya sevişmektedir çünkü...

Mustafa Kılınç Şifreleri